Petition No. 451-00002 – Misrepresentation of Türkiye’s Role in Cyprus
- info6432660
- Sep 23
- 6 min read
On behalf of the Federation of Canadian Turkish Associations (FCTA), we write to convey our deep concern regarding Petition No. 451-00002, which was tabled in the House of Commons on May 28, 2025. This petition unfairly portrays the Republic of Türkiye’s role in Cyprus as an "illegal and brutal invasion," calls for condemnation of its presence, and grossly distorts the historical, legal, and political realities on the island.
As a national organization representing Canadians of Turkish descent, we are alarmed by the propagation of such a biased and one-sided narrative in a public forum. We respectfully submit this letter to clarify the facts and urge Global Affairs Canada to uphold a principled, historically informed, and diplomatically balanced stance.
1. Türkiye’s 1974 Intervention: Legal, Necessary, and Justified
The Republic of Türkiye’s intervention in Cyprus on 20 July 1974 was a direct response to a violent coup orchestrated by the Greek military junta, aimed at uniting the island with Greece—a clear violation of the 1960 constitutional order.
Under the Treaty of Guarantee (1960), Türkiye, along with the United Kingdom and Greece, was granted legal authority to act unilaterally if the independence or constitutional integrity of Cyprus was threatened. Article IV of the Treaty explicitly permits such intervention if joint action among guarantors proves unfeasible.
Faced with the immediate threat of annexation and the mass targeting of Turkish Cypriots, Türkiye intervened unilaterally, not to invade, but to restore peace, prevent ethnic cleansing, and reinstate constitutional order. This action has never been condemned by the United Nations Security Council, nor has it been referred to as an “invasion” or “occupation” in any legally binding international resolution.
Indeed:
UNSC Resolution 353 (1974) called for a ceasefire and negotiations.
UNSC Resolutions 359 and 364 (1974) addressed peacekeeping and humanitarian access.
Nowhere did the Security Council label Türkiye’s actions as illegal.
The claim made in Petition No. 451-00002 that Türkiye is in violation of international law is simply unsubstantiated by any international legal authority.
2. Protecting Turkish Cypriots from Systematic Violence
From 1963 to 1974, Turkish Cypriots endured forced expulsions, pogroms, and systematic discrimination at the hands of the Greek Cypriot leadership. The 1963 breakdown of the Republic of Cyprus—caused by a unilateral power grab—led to the creation of Turkish enclaves under siege.
The situation reached its nadir with the 1974 Greek-backed coup, which explicitly sought to eliminate Turkish Cypriot resistance and impose enosis (union with Greece). Türkiye’s intervention halted the bloodshed, stabilized the region, and established a buffer of peace that endures to this day.
The continued presence of Turkish forces serves a deterrent, not aggressive, purpose. It has prevented recurrence of atrocities and enabled the Turkish Cypriots to govern themselves in peace.
3. On the Question of “Occupation” and “Settlers”
We categorically reject the petition’s characterization of Türkiye’s actions as an “occupation.”
No international court, including the International Court of Justice, has ruled Türkiye’s 1974 action or presence in Cyprus to be an occupation under international law.
The UN Secretary-General’s reports have acknowledged the complexity of the situation and emphasized the need for dialogue—not condemnation.
Claims regarding “illegal settlers” are politically motivated, lack verified demographic basis, and ignore the broader context of population movement following intercommunal violence.
4. Türkiye as a Guarantor of Peace and Stability
Far from being an aggressor, Türkiye has consistently supported peace negotiations, including:
The Annan Plan (2004), endorsed by Türkiye and overwhelmingly approved by Turkish Cypriots;
The Crans-Montana talks (2017), which failed due to Greek Cypriot unwillingness to share power;
Ongoing efforts led by the UN, including those in Geneva and New York (2025).
Türkiye and the Turkish Cypriot side have proposed new confidence-building initiatives and called for cooperation between two equal sovereign entities. These proposals reflect a sincere desire for peace, mutual respect, and regional stability.
5. Petition 451-00002: A Dangerously Misleading Narrative
Petition 451-00002 not only misrepresents Türkiye’s role but also:
Undermines UN peacebuilding efforts by ignoring the decades of failed federal negotiations and the Greek Cypriot rejectionism;
Fuels division among Canadians of Greek and Turkish descent by promoting a partisan historical revision;
Compromises Canada’s neutrality and longstanding credibility in global peacekeeping and conflict resolution.
Canada, as a long-time contributor to UNFICYP, is well aware of the sensitive history and the need for impartiality. Taking sides through this petition endangers that role.
6. Our Request to Global Affairs Canada
We respectfully urge your office to:
Reject the premises and implications of Petition 451-00002 as misleading and diplomatically harmful;
Publicly reaffirm Canada’s commitment to neutrality and balance in the Cyprus conflict;
Engage constructively with both communities and with the Republic of Türkiye in pursuit of a just and lasting settlement;
Support dialogue and cooperation based on sovereign equality, mutual respect, and historical truth.
7. Conclusion
Türkiye’s presence in Cyprus since 1974 has prevented the recurrence of mass violence, maintained peace, and preserved the survival of a community targeted for extermination. It is a legacy of responsible international action, not aggression.
We call on Canada to stand for diplomacy, balance, and facts—not revisionist narratives that ignore legal treaties, historical context, and the painful experiences of Turkish Cypriots.
1. Türkiye’nin 1974 Müdahalesi: Hukuki, Gerekli ve Meşru
Türkiye Cumhuriyeti’nin 20 Temmuz 1974’teki müdahalesi, Yunan askeri cuntası tarafından gerçekleştirilen ve adayı Yunanistan’a bağlamayı (enosis) amaçlayan şiddetli darbeye doğrudan bir yanıt olmuştur. Bu darbe, 1960 anayasal düzeninin açık bir ihlaliydi.
1960 tarihli Garanti Antlaşması uyarınca Türkiye, Birleşik Krallık ve Yunanistan ile birlikte Kıbrıs’ın bağımsızlığı veya anayasal bütünlüğü tehlikeye düştüğünde tek taraflı hareket etme yetkisine sahiptir. Antlaşmanın IV. Maddesi, garantörlerin ortak hareket edememesi halinde bu tür bir müdahaleye açıkça izin vermektedir.
Adanın ilhakı tehlikesi ve Türklerin topluca hedef alınması karşısında Türkiye tek taraflı müdahalede bulunmuş; amacı işgal değil, barışı sağlamak, etnik temizliği önlemek ve anayasal düzeni yeniden tesis etmek olmuştur. Bu eylem ne Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kınanmış ne de bağlayıcı herhangi bir uluslararası kararda “işgal” veya “istila” olarak tanımlanmıştır.
Gerçekler:
BM Güvenlik Konseyi 353 (1974) sayılı kararı ateşkes ve müzakereleri çağırmıştır.
359 ve 364 (1974) sayılı kararlar barış gücü ve insani yardımlara ilişkindir.
Hiçbir kararda Türkiye’nin eylemleri yasa dışı olarak nitelendirilmemiştir.
2. Türklerin Sistematik Şiddetten Korunması
1963–1974 yılları arasında Kıbrıslı Türkler, Rum liderliği tarafından zorla göç ettirmeler, pogromlar ve sistematik ayrımcılığa maruz kalmıştır. 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çöküşü, Rum tarafının tek taraflı güç gaspı ile başlamış ve Türklerin kuşatma altındaki gettolarda yaşamasına neden olmuştur.
1974’teki Yunan destekli darbe, Türk direnişini ezmeyi ve enosis’i dayatmayı amaçlıyordu. Türkiye’nin müdahalesi kan dökülmesini durdurmuş, bölgeyi istikrara kavuşturmuş ve bugüne dek süren barış ortamını tesis etmiştir. Türk askerinin adadaki varlığı saldırı değil, caydırıcı bir güç olmuş ve yeni vahşetlerin önüne geçmiştir.
3. “İşgal” ve “Yerleşimciler” İddiaları
Türkiye’nin eylemlerini “işgal” olarak nitelendiren iddiaları kesin bir şekilde reddediyoruz.
Hiçbir uluslararası mahkeme, Türkiye’nin 1974 müdahalesini veya adadaki varlığını uluslararası hukuk kapsamında işgal olarak tanımlamamıştır.
BM Genel Sekreteri’nin raporları, durumun karmaşıklığını kabul etmiş ve kınama değil, diyalog çağrısı yapmıştır.
“Yasadışı yerleşimciler” iddiası siyasi amaçlıdır, doğrulanmış demografik temelden yoksundur ve iki taraflı nüfus hareketlerini görmezden gelmektedir.
4. Türkiye: Barış ve İstikrarın Garantörü
Türkiye hiçbir zaman saldırgan olmamış, aksine barış görüşmelerini desteklemiştir.
2004 Annan Planı: Türkiye desteklemiş, Kıbrıslı Türkler büyük çoğunlukla kabul etmiştir.
2017 Crans-Montana görüşmeleri: Rum tarafının iktidarı paylaşmaya yanaşmaması nedeniyle başarısız olmuştur.
2025 itibarıyla BM öncülüğündeki Cenevre ve New York görüşmelerine destek vermektedir.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, egemen eşitliğe dayalı güven artırıcı öneriler getirmiş, iş birliği ve barış için samimi irade ortaya koymuştur.
5. Dilekçe 451-00002: Tehlikeli ve Yanıltıcı Bir Anlatı
Bu dilekçe:
On yıllardır süren başarısız federasyon müzakerelerini ve Rum tarafının reddetmeci tutumunu göz ardı ederek BM barış çabalarını baltalamaktadır.
Kanada’daki Rum ve Türk kökenli toplumları bölmeye hizmet eden tek taraflı bir tarih yazımı sunmaktadır.
Kanada’nın tarafsızlığını ve küresel barış misyonlarındaki itibarını zedelemektedir.
Kanada, uzun süredir UNFICYP’e katkıda bulunan bir ülke olarak, tarihi hassasiyetleri ve tarafsızlığın önemini çok iyi bilmektedir. Bu dilekçeye destek vermek, Kanada’nın güvenilir rolünü tehlikeye atacaktır.
6. Kanada Dışişleri Bakanlığı’ndan Talebimiz
Saygıyla talep ediyoruz:
451-00002 sayılı dilekçenin temelsiz ve diplomatik açıdan zararlı iddialarını reddetmenizi,
Kanada’nın tarafsızlığını ve dengeye olan bağlılığını kamuoyuna açıkça teyit etmenizi,
Her iki toplumla ve Türkiye Cumhuriyeti ile yapıcı angajmana girmenizi,
Egemen eşitlik, karşılıklı saygı ve tarihsel gerçeklere dayalı diyalog ve iş birliğini desteklemenizi.
7. Sonuç
Türkiye’nin 1974’ten bu yana Kıbrıs’taki varlığı, toplu şiddetin yeniden yaşanmasını önlemiş, barışı sağlamış ve yok edilmek istenen bir toplumun hayatta kalmasını temin etmiştir. Bu, saldırganlık değil, sorumlu uluslararası eylemin mirasıdır.
Kanada’yı, hukuki anlaşmalar, tarihsel gerçekler ve Kıbrıslı Türklerin acı deneyimlerini göz ardı eden revizyonist söylemler yerine, diplomasi, denge ve gerçeklerden yana olmaya çağırıyoruz.
